Allah dostlarını ziyaret etmek, Allah dostlarından dua ve istiğfar talep etmek

ismailağa   Allah dostlarının dualarını almak, istiğfar talep etmek, Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in tavsiye ettiği ve sünnette olan bir uygulamadır.

   Vehhabi=Selefiler, kimsenin Allah dostu olamayacağını veli, veliyyullah gibi isimlendirilemeyeceğini iddia ederler. Bu iddialarına cevap vermiştik. BURADAN OKUYABİLİRSİNİZ

   Aynı zihniyet yukarıdaki iddialarının gereği olarak bir “Allah dostu” olarak adlandırılan kişilerin ziyaret edilmesini, onlardan dua talep edilmesini, himmet istenmesini de şirk sayarlar. Bu konuda daha önce reddiyeler yapmıştık. Onlara da BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ

   İnkârcılar bu konuda kendi heva ve heveslerine göre ilimden uzak bir şekilde yorumladıkları, lugat ve nüzul hakikatlerine ters düşen ayet mealinden başka hiçbir delilleri yoktur. Bizler ise delil üzerine delil getirerek inkârcıları susturuyoruz.

İSTİĞFAR TALEP EDİN DUA İSTEYİN
   Resulüllah Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kendisini görmeye gelip, göremeden geri dönen Uveys El-Karani’yi ziyaret için bakın ne buyuruyor:
   “Size Yemen’den Üveys denilen bir adam gelecek. Yemen’de bir annesinden başka kimse bırakmıyor. Kendisinde beyazlık vardı. Allah’a dua etti de onu kendisinden giderdi. Yalnız bir dinar veya dirhem yeri kadar kaldı. Ona sizden kim rastlarsa sizin için istiğfar ediversin.” (Müslim, Fadailu’s-sahabe, 223-224)

   Yine Üseyr b. Câbir’in Hz. Ömer’den yaptığı rivayette, Peygamberimizin, Uveys için “… Eğer Üveys Allah adına yemin etse Cenab-ı Hak elbette O’nu yemininde doğru çıkarır. Senin için dua etmesine imkan bulursan ondan dua iste.” demiştir. Hz. Ömer de Hz. Üveyse “Benim için istiğfar ediver!” demiş, O da “Ömer için İstiğfarda bulunmuştur. (Müslim, Fadailu’s-sahabe, 225)

   Burada önemli olan husus Hazreti Uveys’in bir Allah dostu olmasıdır… O derece bakımından tabiinin en faziletlisidir. 

Bu hadis-i Şeriften şu hususlar anlaşılmaktadır:
-Salâh ve takva sahiplerinden duâ ve istiğfar istemek rnüstehaptır. Velevki isteyen daha faziletli olsun. Onların dualarını alabilmek için ziyaret etmek ve istiğfar talep etmek caizdir. Bu hadis ile himmet istemenin, tevessülün de caiz olduğu gayet açık ve net bir şekilde anlaşılmaktadır.

ALLAH İLE KUL ARASINA KİM GİRER DİYENLERE
   Bu hadis-i şerifler ayrıca Allahu Teala (Celle Celaluhu) ile kul arasına kim girebilir ki, bir vasıtaya mı ihtiyaç var? diyenlere cevaptır. Evet, kişi Rabbine her zaman ve mekanda münacat edebilir ve lakin duaların ve istiğfarın daha çabuk kabul edilebilmesi için işte böyle vesileler gereklidir.

Düşünün!

   Biz rabbimizden öyle gafiliz ki! O’nu zikrederken, namaz kılarken bile aklımız fikrimiz başka şeyler ile meşgul oluyor. Günde kaç defa Rabbimizi zikrediyoruz. Günde kaç defa O’nu hatırlıyoruz. Sünnete, şeriata bağlılığımız ne kadar?

   Bir de Enfal suresinde buyrulduğu gibi “Allah’ın adı zikredildiği zaman” kalpleri titreyen, ibadet, zikir, taat, tefekkür ve teslimiyetle nefsini Fecr Suresinde buyrulduğu üzere kendisinden razı olunan “mutmain” derecesine ulaştıran Allah dostları var…

   Bir de bu velilerin bizim için dua etmesi, istiğfar talep etmesi var… Hangisi daha etkili olur?

Hem Resulüllah Efendimiz ne buyuruyor:
   Bir müslümanın, bir din kardeşine gıyabında yaptığı DUA kabul olunur. Başında vazifeli bir melek vardır. Kardeşine hayır DUA’da bulunduğu vakit, bu melek: ‘AMİN’ der. Ve: ‘Senin için de bir misli olsun’ der.” Müslim-Ebu Davud Tac c 5 s 210

 www.ihvanlar.net

Büyük Müctehidlerin ve alimlerin tevessülü (Duada aracı kılması)

   Büyük alim ibni Hacer (Rahimehullah) “El-hayratü’l Hisan fi Menakibi’l-İmam Ebi Hanifete’n-Numan” adlı eserinin yirmi beşinci bölümünde diyor ki: “İmam-ı Şafi’i Bağdat’ta bulunduğu sıralarda Ebu Hanife (Radıyallahu anh)ın mezarı başına gelir ve ihtiyaçlarını Cenab-ı Allah’ın gidermesi için onunla tevessülde bulunurdu.

   İmam-ı Ahmed b. Hanbel (Radıyallahu anh) ın da İmam-ı Şafi’i ile tevessülde bulunduğu bir gerçektir.

   Hatta İmam-ı Ahmed’in oğlu, babasının bu haline taaccüb ederdi.

   Babası da İmam-ı Şafi’nin insanlar için bir güneş, beden için de bir afiyet olduğunu söylerdi. İmam-ı Şafi’ye Fas ahalisinin, İmam-ı Malik (Radıyallahu anh) ile tevessül de bulundukları söylenince, o bunu reddetmemiştir.

   İmam-ı Ebu’l Hasen eş-Şazeli (Rahimehullah) da: “Kimin Allahu Teala yanında bir ihtiyacı olup da onun yerine getirilmesini istiyorsa, İmam-ı Gazali ile tevessülde bulunsun.” Derdi.

   İbni hacer (Rahimehullah) “es-Sevâ’iku’l-Muhrika li ihvanı’d-Dalal ve’z-zendeka” adlı eserinde; İmam-ı Şafi (Radıyallahu anh)ın Ehli Beyt ile tevessülde bulunduğunu söyler. İmam-ı Şafi (Radıyallahu anh)ın şöyle dediğini nakleder:
“Peygamberin âli (yakınları) benim vasıtamdır.
Onlar Allah ile aramda vesilemdir
Onların hakkı için yarın defterimin,
Sağımdan verilmesini Allah’dan isterim.”

   İmam-ı Nevevi El-Ezkar adlı eserinde zikrettiğine göre, Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sabah namazının iki rekat sünnetinden sonra üç kere:
   “Allahım! Ey Cebrail, Mikail, İsrafil ve Muhammed’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Rabbi beni ateşten koru” (Hakim, el-Müstedrek 3/622) demelerini herkese emrederdi.

   İmam-ı Zerruk (Rahimehullah) “Hizbu’l Bahr Şerhi”nde bir çok seçkin kişilerin isimlerini zikrettikten sonra şöyle der:
   “Allahım! Onlarla Sana tevessülde bulunuyoruz. Çünkü onlar seni sevdiler. Onlar seni ancak Sen onları sevdiğin için sevebildiler. Onlara olan sevgin dolayısıyla Seni sevmeye muvaffak oldular. Biz ise henüz onların Seni sevmesi mertebesine ulaşamadık.”

 İMAM-I AZAM’IN “HAKKI İÇİN İSTEMEK MEKRUHTUR” DEMESİ
inkarcılar mezhepleri de kabul etmezler ama işlerine gelince İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin sözünü naklederler.

   Ebu Hanife İmam-ı Azam Hazretleri “Hakkı için” yapılan duanın mekruh olduğunu söyler. (Fetevay-ı hindiye c. 5, s. 318)

   İmam-ı Azam Ebu Hanife “hakkı için istemenin” mekruh olduğunu söylemiştir. Ancak Ebu Hanife Hazretleri’nin bunun söylemekten maksadı Mutezile’nin önünü kesmek için sedd-i zerîa kabilindendir. Ebu Hanife “Hakkı için” diyerek duayı mekruh görmüş, “hürmetine, hatırına” gibi tevesülü inkar etmemiştir. Bu tür tevessülü inkar ettiğine dair Hanefi âlimlerinden hiçbir nakil yoktur.

NEDEN HAKKI İÇİN MEKRUH DEDİ
   Molla Ali el-Kari bu mekruhluğun hakk sözüne vaciplik (mecburiyet) manası yüklendiği takdirde olacağını, zira vaciplik veya mecburiyet manasında kimsenin, Allah (Celle Celaluhu) üzerinde hakkı olmadığını, ancak hürmet ve tazim manasında kullanıldığı takdirde bunun tevessül babından olacağını, Allah (Celle Celaluhu)nün, “O’na varmaya vesile arayın” (Maide 35) ve bunu el-Hısnü’l-Hasin’de de yazdığına göre, duanın adaplarından kabul edildiğimi söylüyor. (Aliyyü’l Kari, Fethu’l Babi’l-İnaye, III, 30)

    Hindistan’ın büyük alimlerinden Mevlana Muhammed Fadlurresul (Rahimehullah) Molla Aliyyü’l-Kari’nin bu mesele hakkındaki görüşünü naklettikten sonra diyor ki: “Ben derim ki, Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) duasında “Ya Rabbi, senden isteyip de verdiklerinin hakkı için, senden istiyorum” derdi. Buradaki hak kelimesinden murad, hürmettir. Yahut, rahmet gereğince ona vaad olunan haktır. Yani bihakkın demenin yasaklığı anlatılmak istenirken delil olarak; zira kimsenin Allahu Teala üzerinde hakkı yoktur demektedir. O halde bundan murad, hiç kimsenin Allahu Teala üzerinde vacip olan bir hakkı yoktur demektir.

KİMSENİN ALLAH ÜZERİNDE HAKKI YOKTUR
   Peygamberimizin bu konudaki duasını buradan okuyabilirsiniz. Peygamberimiz de böyle dua ettiği halde Ebu Hanife’nin “mekruh” demesi, kimsenin Allahu Teala üzerinde hakkı olamayacağı içindir. Eğer kişi dua ederken “hakkı için” deyip bu manayı yüklüyorsa işte bu dua şekli yanlıştır. Ama “hakkı için” de dese ve buraya “hürmetine, hatırına” diye mana yüklerse bunda bir sorun yoktur.

   İbni Abidin bu konuda: “Ben derim ki, bu söylenenlerin tamamı, bu lafızdan akla ilk gelen anlama muhalif ihtimallerdir. Lafzın, caiz olmayan bir manaya vehmettiriyor olması dahi, onu yasaklamak için yeterlidir. Allahu Alem, imamlarımız bu yasaklamayı bundan dolayı mutlak olarak söylemişlerdir.”

   Bakın İbni Abidin “Reddü’l Muhtar” da ne diyor:
   “Ben Allahu Teala’ya Nebiyy’i Kerim’i (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile ehl’i taatından her muazzam makam sahibi ile ve imamımız İmam Azam ile tevessül ederek lütuf ve kereminden bu işi bana asan eylemesini, doğruyu ilham buyurmasını, kusurlarımı bağışlamasını, hatalarımı afv buyurmasını niyaz etlerim.”Diyerek İmam-ı Azam ile tevessül ediyor ibni Abidin…

TASAVVUFA GİREN ALİMLERDEN BAZILARI

   Tefsir, kelam gibi zahiri ilimlerle uğraşanların tasavvufa düşman oldukları veya aralında bir ihtilaf olduğu zannedilir. Ve sanki tarihte hep böyle bir mücadele varmış gibi zannedilir. Hâlbuki zahiri âlimlerden ilimde derinleşenlerin birçoğu aynı zamanda derin bir mutasavvıftır. Tarikat ehlidir. İşte onların en meşhurlarından seçmeler:

1- “Tabi’un’dan olan (Sahabeyi görme şerefine eren) Hasan-ı Basri (Radıyallahu anh) bir zühd ve tasavvuf büyüğü olmasının yanında, aynı zamanda bir mezhep imamıdır. Yani hadis ve fıkıh ilimleri sahasında mutlak müctehid seviyesindedir. Kendisi aynı zamanda tefsir ilminin de büyük imamlarındandır.

2- Daha sonraki nesilden Süfyan-ı Sevri’nin durumu da aynıdır.

3- Tasavvuf büyüklerinden Fudayl bin Iyaz ve Davud-u Tai, İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin talebelerindendir.

   Bir mecliste adamın birisi “Ebu hanife hata etmiş” deyince, orada bulunan ünlü muhaddis Veki bini Cerrah şöyle demiştir: “Kıyastaki mahareti ile Ebu Yusuf ve Züfer, hadis ezber kabiliyetleriyle Yahya ibni Ebi Zaide, Hafs ibni Gıyas, Hibban ve Mendel, lügat ve Arapçadaki ilmiyle kasım ibni Ma’n, zühd ve veralarıyla Davud et-Tai ve Fudayl ibni ıyaz onun yanında bulunuyorken Ebu Hanife hata yapmaya nasıl muktedir olabilir?” (Hatib-i Bağdadi, Tarihu Bağdad: 14/247)

   Bu nakil açıkça göstermektedir ki, İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin meclisinde sadece kuru ve farazi bir fıkıh tedris edilmemektedir. Aksine bu mecliste fıkıh, hadis, zühd, vera’ ve takva ehli kimseler iç içe bulunmaktadır ve ilim, bütün bu veçheelriyle tam ve kamil manada öğrenilip öğretilmektedir.

4- Yine zühd ve takva ehlinin büyüklerinden Abdullah ibni Mubarek (Radıyallahu anh) da İmam-ı Azam ebu Hanife’nin talebelerindendir.

5- Ünlü hadis imamı Süfyan ibni Uyeyne (Radıyallahu anh) de tasavvuf ehlinin ileri gelenlerindendir. (Bkz.Kelabazi, et-T’arruf, 23)

6- Özellikle hadis, Fıkıh ve Tefsir sahalarında, sadece bilgi sahibi olmakla kalmamış, aynı zamanda eser de yazmış olan hicri 3. Ve 4. Asır tasavvuf büyükleri arasında şu isimleri sayabiliriz:

   Ebu Muhammed Abdullah ibni Muhammed, Ebu Abdillah Ahmed ibni Asım er-Razi, Ebu Bekir Muhammed ibni Ömer ibni Fadl el-Verrak et-Tirmizi, Ebu Osman Said ibni İsmail er-Razi, Ebu Abdillah Muhammed ibni Ali et-Tirmizi, Ebu Abdillah Muhammed ibni Fadl el-Belhi, Ebu Ali el-Cürcani, Ebu’l Kasım ibni İshak ibni Muhammed Hakim es-Semerkandi (Radıyallahu anhum) (Kelabazi a.g.e. 29-31)

7- İhya-i Ulumiddin adlı eseriyle İslam dünyasında haklı şöhret kazamış bulunan İmam-ı Gazali, aynı zamanda büyük bir Fıkıh ve Usul-i Fıkıh alimi olan İmam-ı Gazali tasavvuf büyüklerindendir.

8- Ünlü hadis ve fıkıh alimlerinden hanefi mezhebine mensup Cemaleddin Ez-Zeylai (İmam-ı Merğinnani’nin el-Hidayesi ile Zemahşeri’nin Keşşaf’ındaki hadislerin tahririne dair yazdığı Nasbu’r-Raye ve Tahricu’l Ahadis ve’lAsar isimli eserleriyle meşhurdur.)
   Şafii mezhebine mensup Muasır ve arkadaşı el-Iraki (İmam-ı Gazali’nin İhya’sının hadislerini tahriç etmiştir) ve Takiyüddin İbni Daki-ki’l-İyd de Mutasavvıftırlar.

9- Hadis ilminde kaynak olan Nevadiru’l Usul adlı eserin sahibi hakim-i Tirmizi de mutasavvıflardandır.

10- Yine hanefi mezhebine mensup ünlü fıkıh ve hadis alimi Kemaleddin bni Humam da ehli tasavvufturç

11- Hadis hafızlarının son halkası diye anılan ve ilim denildiğinde akla gelen bütün sahalarda verdiği eserlerin miktarını yüzlerce cildi bulan Celaleddin es-Suyuti ve talebesi el-Mizanu’l-Kübra isimli fıkıh eserinin sahibi İmam-ı şarani de Ehli tasavvuftur.

12- Zahiri ve Batıni ilimleri birleştiren İmam-ı Rabbani, Molla Cami, Seyalükuti de ilim ve tasavvuf kanatlarıyla ilerleyen mutasavvıftırlar.

13- Osmanlı’nın son dönemine denk gelen 4 mezhebin müftüsü Ali Haydar el-Ehıshevi de tasavvuf yolunun büyüklerindendir.

   Burada sadece misal olması için zikrettiğimiz bu isimler, tarih boyunca Şer’i ilimler ile tasavvuf arasında herhangi bir çelişki olmadığının en sadık şahididirler.

   Akla gelen her türlü şer’i limde derinleşen bu gibi âlimlerin, ilimlerinin manevi yükselişte yeterli olmadığını anlayarak tasavvufa yönelmesi ve bir Allah dostunun elinden tutması, kendini müctehid zanneden reformistlere ve bu reformistlerin inkar çukuruna sürüklediği insanlara birer ibret olmalıdır.

http://www.ihvanlar.net

-DELİLLERİ İLE TASAVVUF BÖLÜMÜ İÇİN TIKLA-

Ashabın Tevessülü (Duada aracı koyması)

İnkarcılara karşı deliller sıralamaya devam ediyoruz. Müslümanları şirkle suçlayanlar bilmeden bir hayra da vesile oluyorlar. Tabi bu hayrın onlara bir getirisi olmayacak. Onlar inkar ettikçe biz karşı çıkılmaz delilleri ortaya koyuyoruz. Böylelikle hem ağızlarına kilit vuruluyor hem de Müslümanlar şuurlanıyor… İlim meydana çıkıyor…

   Taberani (Rahimehullah) “Kebir”inde rivayet ettiğine göre Sevad ibni Karib (Radıyallahu anh) söylediği bir beyitte şöyle demiştir: (Türkçe meali)
“Şahitlik ederim ki Allah’tan gayri Rab yoktur,
Ve sen her gaybî haberde güvenilensin,
Şüphesiz sen vesile bakımından
Rasullerin Allah’a en yakınısın
Ey tertemiz kıymeti babaların oğlu,
Ey gönderilenlerin en hayırlısı
Sana gelen dini bize emret
Saç örglerini ağartacak kadar ağır da olsa!
Hiçbir şefaatçinin, Sevad bin Karib’den
Çekirdek kadar bir sıkıntıyı bile
Gideremeyeceği o günde sen ol bana şefaatçi.” (Taberani, el-Muc’meu’l Kebir, no:642, 7/92; İbni Hacer, Fethu’l Bari, no: 3653, 7/180)

   Yine Resulüllah’ın halası Safiye (Radıyalahu anha) Peygamberimizin vefatından sonra şöyle demiştir:
“Ey Allah’ın Resulü! Ümidimiz sensin,
Sen bize çok iyiydin, sert değildin.”

ÂMA SAHABE’YE RESULÜLLAH’IN ÖĞRETTİĞİ DUA
   Âma bir adam Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in yanına gelerek: “Ya Resulallah! Allah’a dua et de benim gözlerimi açsın” dedi. 
   Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de: “İstersen dua edeyim, fakat sabredersen o daha hayırlıdır.” buyurdu.
   Adam: “Dua ediniz” dedi.
   Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de adama, adab ve erkanına riayet ederek güzelce abdest alıp şu duayı okuyarak Allah’a yalvarmasını emretti:
   “Ey Allah! Ben sana yalvarıyorum. Bu hacetimin görülmesi için Rahmet Nebisi olan Peygamberin Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ise Sana yöneliyorum. Ey Allah! Onu bana şefaatçi kıl.”
   Adam bunu yapar yapmaz gözleri açılmış olarak geri döndü. (Tirmizi, Deavat: 119, no: 3578, 5/569; İbni Mace, İkamet: 189, no:1385, 1/441)

   Bu hadis-i şerifi Tirmizi (Rahimehullah) “Sahih”inde, İbni Mace (Rahimehullah) “Sünen”inde, Hakim (Rahimehullah) “el-Müstedrek” adlı eserinde sahih senetle rivayet etmişlerdir.

   Celaleddin es-Suyuti (Rahimehullah) da “El-Camiu’l-Kebir ve’s-Sağir”inde zikretmiştir.

   Tevessülü inkar edenler “bu olay ancak Resulüllah hayattayken olmuştur”diyemezler. Zira bu duayı ashab-ı kiram ve tabi’iler Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in vefatından sonra da ihtiyaçlarının yerine getirilmesi için okumuşlardır.

   Taberani ve Beyhaki (Rahimehumullah)ın rivayet ettiğine göre: bir adam Hazreti Osman (Radıyallahu anh)ın halifeliği sırasında bir ihtiyacı için durmadan gelip giderdi. Fakat hazreti Osman (Radıyallahu anh) ne onun işine bakardı, ne de onunla ilgilenirdi.
Adam bu halini bahsi geçen hadisin ravisi Huneyf oğlu Osman (Radıyallahu anh)a şikayet etti. O da adama: “Git güzel bir abdest al, sonra mescide gelerek namaz kıl ve: ‘Ey Allah! Ben sana yalvarıyorum. Rahmet Nebisi olan Senin Peygamberin Muhammed ile Sana yöneliyorum. Ey Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)! İhtiyacımın temini için seninle Rabbime yöneliyorum” de ve ihtiyaçlarını söyle” dedi.
   Adam hemen gitti, kendisine denileni yaptı. Sonra halife hazreti Osman (Radıyallahu anh) ın kapısına gelince hemen kapıcı gelip adamın elinden tutarak hzreti Osman’ın huzuruna çıkardı.
   Hazreti Osman (Radıyallahu anh) adamı yanına oturttu ve “ne ihtiyacın varsa söyle” dedi. Adam da halini anlattı. Hazreti Osman (Radıyallahu anh) da isteklerini hemen yerine getirtti ve “Bundan sonra da ne ihtiyacın olursa derhal bana haber ver” dedi. Adam Hazreti Osman’ın yanından çıktığı vakit İbni Huneyf (Radıyallahu anh) ile karşılaştı ve ona: “Allah seni hayırla mükafatlandırsın. Sen bana o sözleri söyleyinceye kadar ihtiyaçlarıma bakmıyordu.” Dedi.
   İbni Huneyf (Radıyallahu anh) da: “Yemin erdim ki o sözleri ben söylemedim. Fakat Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in yanına gözleri görmeyen bir ama gelerek halinden şikayet ettiğine şahit oldum.” Dedi ve daha önce geçen hadis-i şerifi zikretti. (Taberani, El-Mu’cemu’l-Kebir, no:8311, 9/31)

   İşte bu Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in vefatından sonra yalpan tevessül ve nida (çağrı)dır.

   Beyhaki ve ibni Şeybe (Rahimehullah)ın rivayetlerine göre Hazreti Ömer (Radıyallahu anh) ın hilafeti sırasındaki kuraklık ve kıtlık olmuştu. Ashabtan Haris oğlu Bilal (Radıyallahu anh) Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in kabrinin başına vararak: “Ya Resulallah! Ümmetin için Allah’dan yağmur iste, onlar helak olmak üzereler” dedi…

Görüldüğü üzere sahabeden Haris oğlu Bilal, Peygamber Efendimizin kabri başına giderek yağmur için Resulüllah’ı tevessül ederek dua etmiştir.

ADEM ALEYHİSSELAM PEYGAMBERİMİZLE TEVESSÜLÜ
   Hafız Zehebi’nin “Hepsi hidayet ve nurdur” diye övdüğü Beyhaki (Rahimehullah)ın “Delailü’n-Nübüvve” adlı eserinde sahih senetle şöyle rivayet ediyor, Resulüllah Efendimiz şöyle buyuruyor:
   “Adem (Aleyhisselam) hataya düştüğü zaman ‘Ya Rabbi! Muhammed hakkı için beni affetmeni senden diliyorum’ dedi.
Allahu Teala da: “Ey Adem! Muhammed’i henüz yaratmadığım halde sen onu nasıl bildin?” diye sordu.
   Adem (Aleyhisselam) da: ‘Ya Rabbi! Beni yarattığımda başımı kaldırdım ki, Arş’ın sütunlarında: “La ilahe ilallah, MuhammedürRasulüllah” yazılı olduğunu gördüm. Senin ismine bitiştirdiğin kimsenin, muhakkak ki Senin en çok sevdiğin bir kimse olduğunu anladım’ dedi.
   Allahu Teala’da: “Ey Adem! Doğru söyledin. O hakikaten yarattıklarım içinde en çok sevdiğimdir. Madem ki O’nun hakkı için benden affını istedin ben de seni affettim. Zaten o olmasaydı seni yaratmazdım.” buyurdu. (Hakim el-Müstedrek, no:4228, 2/672; Beyhaki, Delailü’n-Nübüvve 5/489)

 YALVARANLAR HAKKI İÇİN

   İbni Mace’nin sahih senetle Ebu Said el-Hudri (Radıyallahu anh)den rivayet ettiğine göre, Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Her kim namaza gitmek üzere evinden çıkarken: ‘Ey Allah! Sana yalvaranlar hakkı için Sana yalvarıyorum, Sana yürümem hakkı için senden istiyorum. Ben ne bir kötülük, ne bir hakkı inkar edip insanları küçümsemek, ne bir riyakarlık, ne de bir şöhret maksadıyla dışarı çıkmış değilim.
   Yalnız senin gazabından korunmak ve rızana kavuşmak maksadıyla çıktım. Senden, beni ateşten korumanı ve günahlarımı affetmeni istiyorum. Çünkü senden başka günahları affedici yoktur’ derse Allah bu duayı okuyana cemaliyle yönelir ve O’nun için yetmiş bin melek istiğfar eder.” (İbn-i Mace, Mesacid: 14, no: 778, 1/256)

 Bu hadis-i şerifi Celaleddin es-Suyuti (Rahimehullah) “el-Camiu’l-Kebir” adlı eserinde zikretmiştir, bir çok imam bu hadisi namaza giderken okunması sünnet dualar arasında rivayet etmiştir. Bu hadis-i şerifi, Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in müezzini Bilal (Radıyallahu anh)den naklen sahihinde İbn-i Sunni rivayet etmiştir. Hafız Ebu Nuaym (Rahimehullah) ve Beyhaki (Rahimehullah) da rivayet etmişlerdir.

PEYGAMBERLERİN HAKKI İÇİN
   Enes ibni Malik (Radıyallahu anh) derki: Hazreti Ali (Radıyallahu anh)ın anası olan Haşim oğlu Esed’in kızı Fatıma vefat ettiğinde Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)i büyüttüğü için Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onun yanına giderek başı ucunda durmuş: “Allah sana rahmet eylesin. Ey öz anamdan sonraki anacığım” demiştir.
Ardından onu özen sözler söyledikten sonra kendi bürdesiyle kefenlenmesini ve kabrinin kazılmasını emretmiş, lahde kadar kazılınca Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendi eliyle kazmış ve toprakları dışarı çıkartmıştır.

   Kazı işi bitince Resulüllah kabre girerek onu yere yatırmış ve şöyle duada bulunmuştur: “Ey dirilten ve öldüren, Kendisi hiç ölmeyen ve her zaman diri olan Allah! Anam Esed kızı Fatıma’yı bağışla. Peygamberinin ve benden önceki Peygamberler hakkı için onun mezarını genişlet. Çünkü sen acıyanların en merhametlisisin.” (Taberani, el-Mu’cemü’l-Evsat, no:191, 1/153)

   Bu hadis-i şerifi Taberani (Rahimehullah)ın “el-Kebir” ve “el-Evsat” adlı kitaplarında rivayet edilmiş olup, İbni Hibban ve el-Hakim (Rahimehullah)ın rivayet ettikleri uzun bir hadisin bir parçasıdır. (Taberani, el-Mu’cemü’l-Evsat, no:191, 1/153)

   Yine bu hadisi ibni Ebi Şeybe (Rahimehullah) Cabir (Radıyallahu anh)den, İbni Abdilber (Rahimehullah) ibni Abbas (Radıyallahu anh)den, Ebu Nuaym (Rahimehullah) da Enes (Radıyallahu anh) dan rivayet etmişlerdir.

   Görüldüğü üzere bizzat Peygamberimiz “Peygamberler hakkı için” diyerek dua etmektedir.

http://www.ihvanlar.net

-DELİLLERLE TASAVVUF BÖLÜMÜ İÇİN TIKLAYIN-

TEVESSÜL (Vesile Edinmek) DELİLLERİ 2

ismailağa   Daha önce tevessül konusunda sizlere malumat vermiştik. Buradan Bakabilirsiniz. Özellikle internet ortamında çok etkili oldu. Kaynağı sahih, (ilim ehli tarafından) inkâr edilemeyen delillere devam ediyoruz…

ÂMA SAHABE’YE RESULÜLLAH’IN ÖĞRETTİĞİ DUA
   Âma bir adam Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in yanına gelerek: “Ya Resulallah! Allah’a dua et de benim gözlerimi açsın” dedi.
   Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de: “İstersen dua edeyim, fakat sabredersen o daha hayırlıdır.” buyurdu.
   Adam: “Dua ediniz” dedi.
   Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de adama, adab ve erkanına riayet ederek güzelce abdest alıp şu duayı okuyarak Allah’a yalvarmasını emretti:
   “Ey Allah! Ben sana yalvarıyorum. Bu hacetimin görülmesi için Rahmet Nebisi olan Peygamberin Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ise Sana yöneliyorum. Ey Allah! Onu bana şefaatçi kıl.”
   Adam bunu yapar yapmaz gözleri açılmış olarak geri döndü. (Tirmizi, Deavat: 119, no: 3578, 5/569; İbni Mace, İkamet: 189, no:1385, 1/441)

   Bu hadis-i şerifi Tirmizi (Rahimehullah) “Sahih”inde, İbni Mace (Rahimehullah) “Sünen”inde, Hakim (Rahimehullah) “el-Müstedrek” adlı eserinde sahih senetle rivayet etmişlerdir.

   Celaleddin es-Suyuti (Rahimehullah) da “El-Camiu’l-Kebir ve’s-Sağir”inde zikretmiştir.

   Tevessülü inkar edenler “bu olay ancak Resulüllah hayattayken olmuştur” diyemezler. Zira bu duayı ashab-ı kiram ve tabi’iler Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in vefatından sonra da ihtiyaçlarının yerine getirilmesi için okumuşlardır.

   Taberani ve Beyhaki (Rahimehumullah)ın rivayet ettiğine göre: bir adam Hazreti Osman (Radıyallahu anh)ın halifeliği sırasında bir ihtiyacı için durmadan gelip giderdi. Fakat hazreti Osman (Radıyallahu anh) ne onun işine bakardı, ne de onunla ilgilenirdi.
Adam bu halini bahsi geçen hadisin ravisi Huneyf oğlu Osman (Radıyallahu anh)a şikayet etti. O da adama: “Git güzel bir abdest al, sonra mescide gelerek namaz kıl ve: ‘Ey Allah! Ben sana yalvarıyorum. Rahmet Nebisi olan Senin Peygamberin Muhammed ile Sana yöneliyorum. Ey Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)! İhtiyacımın temini için seninle Rabbime yöneliyorum” de ve ihtiyaçlarını söyle” dedi.
   Adam hemen gitti, kendisine denileni yaptı. Sonra halife hazreti Osman (Radıyallahu anh) ın kapısına gelince hemen kapıcı gelip adamın elinden tutarak hzreti Osman’ın huzuruna çıkardı.
   Hazreti Osman (Radıyallahu anh) adamı yanına oturttu ve “ne ihtiyacın varsa söyle” dedi. Adam da halini anlattı. Hazreti Osman (Radıyallahu anh) da isteklerini hemen yerine getirtti ve “Bundan sonra da ne ihtiyacın olursa derhal bana haber ver” dedi. Adam Hazreti Osman’ın yanından çıktığı vakit İbni Huneyf (Radıyallahu anh) ile karşılaştı ve ona: “Allah seni hayırla mükafatlandırsın. Sen bana o sözleri söyleyinceye kadar ihtiyaçlarıma bakmıyordu.” Dedi.
   İbni Huneyf (Radıyallahu anh) da: “Yemin erdim ki o sözleri ben söylemedim. Fakat Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in yanına gözleri görmeyen bir ama gelerek halinden şikayet ettiğine şahit oldum.” Dedi ve daha önce geçen hadis-i şerifi zikretti. (Taberani, El-Mu’cemu’l-Kebir, no:8311, 9/31)

   İşte bu Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in vefatından sonra yalpan tevessül ve nida (çağrı)dır.

   Beyhaki ve ibni Şeybe (Rahimehullah)ın rivayetlerine göre Hazreti Ömer (Radıyallahu anh) ın hilafeti sırasındaki kuraklık ve kıtlık olmuştu. Ashabtan Haris oğlu Bilal (Radıyallahu anh) Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in kabrinin başına vararak: “Ya Resulallah! Ümmetin için Allah’dan yağmur iste, onlar helak olmak üzereler” dedi…

Görüldüğü üzere sahabeden Haris oğlu Bilal, Peygamber Efendimizin kabri başına giderek yağmur için Resulüllah’ı tevessül ederek dua etmiştir.

ADEM ALEYHİSSELAM PEYGAMBERİMİZLE TEVESSÜLÜ
   Hafız Zehebi’nin “Hepsi hidayet ve nurdur” diye övdüğü Beyhaki (Rahimehullah)ın “Delailü’n-Nübüvve” adlı eserinde sahih senetle şöyle rivayet ediyor, Resulüllah Efendimiz şöyle buyuruyor:
   “Adem (Aleyhisselam) hataya düştüğü zaman ‘Ya Rabbi! Muhammed hakkı için beni affetmeni senden diliyorum’ dedi.
Allahu Teala da: “Ey Adem! Muhammed’i henüz yaratmadığım halde sen onu nasıl bildin?” diye sordu.
   Adem (Aleyhisselam) da: ‘Ya Rabbi! Beni yarattığımda başımı kaldırdım ki, Arş’ın sütunlarında: “La ilahe ilallah, MuhammedürRasulüllah” yazılı olduğunu gördüm. Senin ismine bitiştirdiğin kimsenin, muhakkak ki Senin en çok sevdiğin bir kimse olduğunu anladım’ dedi.
   Allahu Teala’da: “Ey Adem! Doğru söyledin. O hakikaten yarattıklarım içinde en çok sevdiğimdir. Madem ki O’nun hakkı için benden affını istedin ben de seni affettim. Zaten o olmasaydı seni yaratmazdım.” buyurdu. (Hakim el-Müstedrek, no:4228, 2/672; Beyhaki, Delailü’n-Nübüvve 5/489)

RESULÜLLAH’IN KABRİNE DÖNEREK DUA ETMEK
   Abbasi halifesi Mansur hacca gittiği zaman Resulüllah (Sallallahu Aleyhi v Sellem)in mezarını ziyarete vardığında orada bulunan İmam-ı Malik (Rahimehullah)a: ‘Ya Ebu Abdillah! Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in kabrine doğru mu, yoksa kıbleye dönüp de mi dua edeyim?’ dedi.
   İmam-ı Malik (Rahimehullah) da Mansur’a: “Niçin yönünü O’ndan çevireceksin? Halbuki o senin de, baban Adem (Aleyhisselam)ın da Allah’a yakın olmanız için bir vesiledir.
Bilakis yönünü Resulüllah (Sallallahu Aleyhi v Sellem)e dön; O’nun şefaatini iste, çünkü Allah onun şefaatıyla seni affeder” dedikten sonra şu ayeti kerimeyi okudu:
   “Eğer gerçekten onlar (günahlar işleyerek) nefislerine zulmettikleri zaman (senin huzurunda tevbe etmek üzere sağlığında veya vefatından sonra) sana gelseler ve Allah’tan (af ve) mağfiret dileseler, o Rasul de kendileri için bağışlanma talebinde bulunsa, elbette Allah’ı (tevbelerini çokça kabul eden bir) Tevvab ve (lütfuyla kendilerine çok acıyan bir) Rahim olarak bulurlar.” (Nisa Suresi 64’den)

   Bu olayı İmam-ı Suyuti (Rahimehullah) ‘Şüfaü’s-Sik’âm’ adlı eserinde es-Seyyid Semhudi (Rahimehullah) ‘Hülesatu’l Vefa’ adlı eserinde el-Kastallani (Rahimehullah) ‘el-Mevahibü’l-Ledüniyye’sinde, İbni hacer (Rahimehullah) ‘El-Cevahirü’l-Münazzam’ında zikretmişlerdir.

YALVARANLAR HAKKI İÇİN
   İbni Mace’nin sahih senetle Ebu Said el-Hudri (Radıyallahu anh)den rivayet ettiğine göre, Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Her kim namaza gitmek üzere evinden çıkarken: ‘Ey Allah! Sana yalvaranlar hakkı için Sana yalvarıyorum, Sana yürümem hakkı için senden istiyorum. Ben ne bir kötülük, ne bir hakkı inkar edip insanları küçümsemek, ne bir riyakarlık, ne de bir şöhret maksadıyla dışarı çıkmış değilim.
   Yalnız senin gazabından korunmak ve rızana kavuşmak maksadıyla çıktım. Senden, beni ateşten korumanı ve günahlarımı affetmeni istiyorum. Çünkü senden başka günahları affedici yoktur’ derse Allah bu duayı okuyana cemaliyle yönelir ve O’nun için yetmiş bin melek istiğfar eder.” (İbn-i Mace, Mesacid: 14, no: 778, 1/256)

   Bu hadis-i şerifi Celaleddin es-Suyuti (Rahimehullah) “el-Camiu’l-Kebir” adlı eserinde zikretmiştir, bir çok imam bu hadisi namaza giderken okunması sünnet dualar arasında rivayet etmiştir. Bu hadis-i şerifi, Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in müezzini Bilal (Radıyallahu anh)den naklen sahihinde İbn-i Sunni rivayet etmiştir. Hafız Ebu Nuaym (Rahimehullah) ve Beyhaki (Rahimehullah) da rivayet etmişlerdir.

   SANA YALVARANLAR HAKKI İÇİN!
   Burada önemli olan husus Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in duada edene tavsiye ettiği “Sana yalvaranlar hakkı için” ifadesidir.

   Bu ifadesinden Resulüllah’ın tevessül için emir buyurduğu gerçeği gayet açık bir şekilde anlaşılmaktadır. İnkarcıların bu hususlar karşısında söyleyecekleri söz yoktur.

PEYGAMBERLERİN HAKKI İÇİN
   Enes ibni Malik (Radıyallahu anh) derki: Hazreti Ali (Radıyallahu anh)ın anası olan Haşim oğlu Esed’in kızı Fatıma vefat ettiğinde Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)i büyüttüğü için Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onun yanına giderek başı ucunda durmuş: “Allah sana rahmet eylesin. Ey öz anamdan sonraki anacığım” demiştir.
Ardından onu özen sözler söyledikten sonra kendi bürdesiyle kefenlenmesini ve kabrinin kazılmasını emretmiş, lahde kadar kazılınca Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendi eliyle kazmış ve toprakları dışarı çıkartmıştır.

   Kazı işi bitince Resulüllah kabre girerek onu yere yatırmış ve şöyle duada bulunmuştur: “Ey dirilten ve öldüren, Kendisi hiç ölmeyen ve her zaman diri olan Allah! Anam Esed kızı Fatıma’yı bağışla. Peygamberinin ve benden önceki Peygamberler hakkı için onun mezarını genişlet. Çünkü sen acıyanların en merhametlisisin.” (Taberani, el-Mu’cemü’l-Evsat, no:191, 1/153)

   Bu hadis-i şerifi Taberani (Rahimehullah)ın “el-Kebir” ve “el-Evsat” adlı kitaplarında rivayet edilmiş olup, İbni Hibban ve el-Hakim (Rahimehullah)ın rivayet ettikleri uzun bir hadisin bir parçasıdır. (Taberani, el-Mu’cemü’l-Evsat, no:191, 1/153)

   Yine bu hadisi ibni Ebi Şeybe (Rahimehullah) Cabir (Radıyallahu anh)den, İbni Abdilber (Rahimehullah) ibni Abbas (Radıyallahu anh)den, Ebu Nuaym (Rahimehullah) da Enes (Radıyallahu anh) dan rivayet etmişlerdir.

   Görüldüğü üzere bizzat Peygamberimiz “Peygamberler hakkı için” diyerek dua etmektedir.

AHMED B. HANBEL’İN TEVESSÜLÜ
   Tevessülü inkar eden bazı kişiler özellikle “selefi-vehhabi1 bazı akımlar Hanbeli olduklarını iddia ederler. Ahmed b. Hanbel ise zat ile tevessülü kabul edenlerdendir. Mezhebinin görüşü de bu yöndedir ve bu “Mensek” adlı eserde yazılmaktadır.

   İmam Mirdavi “El-Hanbeli el-İnsafi fi ma’rifeti’r-râcih mine-l-hilaf” kitabında diyor ki:    “Ahmed b. Hanbel dedi ki: Yağmur kesilince dua edene, peygamberle tevessülde bulunması müstehaptır. Demek ki peygamberin duasıyla tevessül eder.

   İmam Ahmed’in oğlu Abdullah, babasının, Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in saçıyla tevessülde bulunduğunu; onu öptüğünü ve suyun içine daldırdığı kaptaki suyu şifa niyetiyle içtiğini söylemiştir. (ez-Zehebi, Siyeru A’lami’n-Nübel’a, XI, 212.)

   İbni Teymiyye bile bu hususta yaptığı nakilde şöyle demiştir: “İmam Ahmed b. Hanbel’in, Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in minberine el sürmeye ruhsat verdiğini, İbni Ömer, Said b. Müseyyeb ve Yahya b. Said (Radıyallahu anhum) gibi Medine-i Münevvere’nin büyük fakihlerinin bunu yaptıklarını” zikretmiştir. (İbni Teymiyye, İktizau’s-Sirati’l-Müstakim, s. 367)

    Ebu Bekr el mevrazi kendisinin Mensek adlı kitabında nakletti ki, İmam Ahmed her ibadet ettiğinde peygamberle tevessül ederek şu sözleri söylerdi: “Ey Allah’ım ben sana senin Peygamberinle, Rahmet peygamberin Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile dönüyorum. Ben tüm ihtiyaçlarım için sana dönüyorum Ya Rab! Bu rivayet Hanbeli mezhebinin kitaplarında edeb ve dua başlığı ile fıkhi konusu gibi kaydedilmiştir.

İbni Muflihin Furu kitabı (cilt 1 sayfa 5950, cilt 2 sayfa 204). İmam el-Maverdinin İnsaf adlı kitabı (cilt 2 sayfa 456)

 www.ihvanlar.net

Hazreti Ömer’in tevessülü

   Vehhabi selefilerin müminleri şirkle suçlamak için bahane olarak kullandıkları “tevessül” meselesinde en önemli delillerden bir tanesi Hazreti Ömer’in, Peygamberimizin amcası Hazreti Abbas ile (Radıyallahu anhuma) tevessülde bulunmasıdır.

   Yeri gelince Hazreti Ömer’in bir ağacı kestirdiğini delil olarak getiren vehhabi selefi kafalar nedense bunu hiç görmezler.

   İşte adalet güneşinin tevessülü…

   Buhari’nin Enes bin Malk’den şöyle rivayet ediyor: Hazreti Ömer (Radıyallahu anh) kuraklık senesinde yağmur duasına çıktıklarında Hazreti Abbas hakkı için Allah’dan yağmur yağdırmasını istedi. Ve: “Ey Allah’ım, Nebimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in hürmetine bize yağmur yağdırmanı istiyorduk, yağdırıyordun. Şimdi Nebimizin amcasıyla sana yalvarıyoruz. Bize yağmur yağdır” dedi. Allah’da yağmur yağdırdı. (Buhari, Fezailü’s-Sahabe:11, No:3507,3/1360)

   Hazreti Ömer’in bu fiili bir delildir. Çünkü Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hazreti Ömer (Radıyallahu anh) hakkında: “Allah, hakkı Ömer’in kalbi ile dilinde kılmıştır.” Buyurumuştur. (Tirmizi, Menakıb: 18, No:3682, 5/617, Ahmed ibni Hanbel, Müsned, n: 5145; Ebu Davud, Harâc: 18, No:2961, 2/154)

   Yine bazı ayetlerin Hazreti Ömer’in istediği istikamette nazil olması da önemli bir noktadır.

  Hazreti Ömer ve(Radıyallahu anh) arkasında amin diyen sahabeler de “Biz size şah damarından daha yakınız” “Ben yakınım, Dua ettikleri zaman icabet ederim” gibi ayetleri bilmiyorlar mıydı? Elbette biliyorlardı ve dini Kur’an ve Sünnet kaynağındna yaşayarak almışlardı, Resulüllah’ın dizi dibinde yetişmişlerdi.

   Dolayısıyla bu konuda bilgisizce cahilane bir tavır alarak tevessüle karşı çıkanları anlamak mümkün değildir.

   Elbette isteyen “Ya Rabbi ver” de diyebilir. Ancak “Ya Rabbi falan salih kulun hakkı için ver” diyene de kimse karışamaz, onu itham edemez suçlayamaz.

 

Büyük Müctehidlerin ve alimlerin tevessülü

   Büyük alim ibni Hacer (Rahimehullah) “El-hayratü’l Hisan fi Menakibi’l-İmam Ebi Hanifete’n-Numan” adlı eserinin yirmi beşinci bölümünde diyor ki: “İmam-ı Şafi’i Bağdat’ta bulunduğu sıralarda Ebu Hanife (Radıyallahu anh)ın mezarı başına gelir ve ihtiyaçlarını Cenab-ı Allah’ın gidermesi için onunla tevessülde bulunurdu.

   İmam-ı Ahmed b. Hanbel (Radıyallahu anh) ın da İmam-ı Şafi’i ile tevessülde bulunduğu bir gerçektir.

   Hatta İmam-ı Ahmed’in oğlu, babasının bu haline taaccüb ederdi.

   Babası da İmam-ı Şafi’nin insanlar için bir güneş, beden için de bir afiyet olduğunu söylerdi. İmam-ı Şafi’ye Fas ahalisinin, İmam-ı Malik (Radıyallahu anh) ile tevessül de bulundukları söylenince, o bunu reddetmemiştir.

   İmam-ı Ebu’l Hasen eş-Şazeli (Rahimehullah) da: “Kimin Allahu Teala yanında bir ihtiyacı olup da onun yerine getirilmesini istiyorsa, İmam-ı Gazali ile tevessülde bulunsun.” Derdi.

   İbni hacer (Rahimehullah) “es-Sevâ’iku’l-Muhrika li ihvanı’d-Dalal ve’z-zendeka” adlı eserinde; İmam-ı Şafi (Radıyallahu anh)ın Ehli Beyt ile tevessülde bulunduğunu söyler. İmam-ı Şafi (Radıyallahu anh)ın şöyle dediğini nakleder:
“Peygamberin âli (yakınları) benim vasıtamdır.
Onlar Allah ile aramda vesilemdir
Onların hakkı için yarın defterimin,
Sağımdan verilmesini Allah’dan isterim.”

   İmam-ı Nevevi El-Ezkar adlı eserinde zikrettiğine göre, Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sabah namazının iki rekat sünnetinden sonra üç kere:
   “Allahım! Ey Cebrail, Mikail, İsrafil ve Muhammed’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Rabbi beni ateşten koru” (Hakim, el-Müstedrek 3/622) demelerini herkese emrederdi.

   İmam-ı Zerruk (Rahimehullah) “Hizbu’l Bahr Şerhi”nde bir çok seçkin kişilerin isimlerini zikrettikten sonra şöyle der:
   “Allahım! Onlarla Sana tevessülde bulunuyoruz. Çünkü onlar seni sevdiler. Onlar seni ancak Sen onları sevdiğin için sevebildiler. Onlara olan sevgin dolayısıyla Seni sevmeye muvaffak oldular. Biz ise henüz onların Seni sevmesi mertebesine ulaşamadık.”

 İMAM-I AZAM’IN “HAKKI İÇİN İSTEMEK MEKRUHTUR” DEMESİ
inkarcılar mezhepleri de kabul etmezler ama işlerine gelince İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin sözünü naklederler.

   Ebu Hanife İmam-ı Azam Hazretleri “Hakkı için” yapılan duanın mekruh olduğunu söyler. (Fetevay-ı hindiye c. 5, s. 318)

   İmam-ı Azam Ebu Hanife “hakkı için istemenin” mekruh olduğunu söylemiştir. Ancak Ebu Hanife Hazretleri’nin bunun söylemekten maksadı Mutezile’nin önünü kesmek için sedd-i zerîa kabilindendir. Ebu Hanife “Hakkı için” diyerek duayı mekruh görmüş, “hürmetine, hatırına” gibi tevesülü inkar etmemiştir. Bu tür tevessülü inkar ettiğine dair Hanefi âlimlerinden hiçbir nakil yoktur.

NEDEN HAKKI İÇİN MEKRUH DEDİ
   Molla Ali el-Kari bu mekruhluğun hakk sözüne vaciplik (mecburiyet) manası yüklendiği takdirde olacağını, zira vaciplik veya mecburiyet manasında kimsenin, Allah (Celle Celaluhu) üzerinde hakkı olmadığını, ancak hürmet ve tazim manasında kullanıldığı takdirde bunun tevessül babından olacağını, Allah (Celle Celaluhu)nün, “O’na varmaya vesile arayın” (Maide 35) ve bunu el-Hısnü’l-Hasin’de de yazdığına göre, duanın adaplarından kabul edildiğimi söylüyor. (Aliyyü’l Kari, Fethu’l Babi’l-İnaye, III, 30)

    Hindistan’ın büyük alimlerinden Mevlana Muhammed Fadlurresul (Rahimehullah) Molla Aliyyü’l-Kari’nin bu mesele hakkındaki görüşünü naklettikten sonra diyor ki: “Ben derim ki, Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) duasında “Ya Rabbi, senden isteyip de verdiklerinin hakkı için, senden istiyorum” derdi. Buradaki hak kelimesinden murad, hürmettir. Yahut, rahmet gereğince ona vaad olunan haktır. Yani bihakkın demenin yasaklığı anlatılmak istenirken delil olarak; zira kimsenin Allahu Teala üzerinde hakkı yoktur demektedir. O halde bundan murad, hiç kimsenin Allahu Teala üzerinde vacip olan bir hakkı yoktur demektir.

KİMSENİN ALLAH ÜZERİNDE HAKKI YOKTUR
   Peygamberimizin bu konudaki duasını buradan okuyabilirsiniz. Peygamberimiz de böyle dua ettiği halde Ebu Hanife’nin “mekruh” demesi, kimsenin Allahu Teala üzerinde hakkı olamayacağı içindir. Eğer kişi dua ederken “hakkı için” deyip bu manayı yüklüyorsa işte bu dua şekli yanlıştır. Ama “hakkı için” de dese ve buraya “hürmetine, hatırına” diye mana yüklerse bunda bir sorun yoktur.

   İbni Abidin bu konuda: “Ben derim ki, bu söylenenlerin tamamı, bu lafızdan akla ilk gelen anlama muhalif ihtimallerdir. Lafzın, caiz olmayan bir manaya vehmettiriyor olması dahi, onu yasaklamak için yeterlidir. Allahu Alem, imamlarımız bu yasaklamayı bundan dolayı mutlak olarak söylemişlerdir.”

   Bakın İbni Abidin “Reddü’l Muhtar” da ne diyor:
   “Ben Allahu Teala’ya Nebiyy’i Kerim’i (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile ehl’i taatından her muazzam makam sahibi ile ve imamımız İmam Azam ile tevessül ederek lütuf ve kereminden bu işi bana asan eylemesini, doğruyu ilham buyurmasını, kusurlarımı bağışlamasını, hatalarımı afv buyurmasını niyaz etlerim.”Diyerek İmam-ı Azam ile tevessül ediyor ibni Abidin…

TASAVVUFA GİREN ALİMLERDEN BAZILARI

   Tefsir, kelam gibi zahiri ilimlerle uğraşanların tasavvufa düşman oldukları veya aralında bir ihtilaf olduğu zannedilir. Ve sanki tarihte hep böyle bir mücadele varmış gibi zannedilir. Hâlbuki zahiri âlimlerden ilimde derinleşenlerin birçoğu aynı zamanda derin bir mutasavvıftır. Tarikat ehlidir. İşte onların en meşhurlarından seçmeler:

1- “Tabi’un’dan olan (Sahabeyi görme şerefine eren) Hasan-ı Basri (Radıyallahu anh) bir zühd ve tasavvuf büyüğü olmasının yanında, aynı zamanda bir mezhep imamıdır. Yani hadis ve fıkıh ilimleri sahasında mutlak müctehid seviyesindedir. Kendisi aynı zamanda tefsir ilminin de büyük imamlarındandır.

2- Daha sonraki nesilden Süfyan-ı Sevri’nin durumu da aynıdır.

3- Tasavvuf büyüklerinden Fudayl bin Iyaz ve Davud-u Tai, İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin talebelerindendir.

   Bir mecliste adamın birisi “Ebu hanife hata etmiş” deyince, orada bulunan ünlü muhaddis Veki bini Cerrah şöyle demiştir: “Kıyastaki mahareti ile Ebu Yusuf ve Züfer, hadis ezber kabiliyetleriyle Yahya ibni Ebi Zaide, Hafs ibni Gıyas, Hibban ve Mendel, lügat ve Arapçadaki ilmiyle kasım ibni Ma’n, zühd ve veralarıyla Davud et-Tai ve Fudayl ibni ıyaz onun yanında bulunuyorken Ebu Hanife hata yapmaya nasıl muktedir olabilir?” (Hatib-i Bağdadi, Tarihu Bağdad: 14/247)

   Bu nakil açıkça göstermektedir ki, İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin meclisinde sadece kuru ve farazi bir fıkıh tedris edilmemektedir. Aksine bu mecliste fıkıh, hadis, zühd, vera’ ve takva ehli kimseler iç içe bulunmaktadır ve ilim, bütün bu veçheelriyle tam ve kamil manada öğrenilip öğretilmektedir.

4- Yine zühd ve takva ehlinin büyüklerinden Abdullah ibni Mubarek (Radıyallahu anh) da İmam-ı Azam ebu Hanife’nin talebelerindendir.

5- Ünlü hadis imamı Süfyan ibni Uyeyne (Radıyallahu anh) de tasavvuf ehlinin ileri gelenlerindendir. (Bkz.Kelabazi, et-T’arruf, 23)

6- Özellikle hadis, Fıkıh ve Tefsir sahalarında, sadece bilgi sahibi olmakla kalmamış, aynı zamanda eser de yazmış olan hicri 3. Ve 4. Asır tasavvuf büyükleri arasında şu isimleri sayabiliriz:

   Ebu Muhammed Abdullah ibni Muhammed, Ebu Abdillah Ahmed ibni Asım er-Razi, Ebu Bekir Muhammed ibni Ömer ibni Fadl el-Verrak et-Tirmizi, Ebu Osman Said ibni İsmail er-Razi, Ebu Abdillah Muhammed ibni Ali et-Tirmizi, Ebu Abdillah Muhammed ibni Fadl el-Belhi, Ebu Ali el-Cürcani, Ebu’l Kasım ibni İshak ibni Muhammed Hakim es-Semerkandi (Radıyallahu anhum) (Kelabazi a.g.e. 29-31)

7- İhya-i Ulumiddin adlı eseriyle İslam dünyasında haklı şöhret kazamış bulunan İmam-ı Gazali, aynı zamanda büyük bir Fıkıh ve Usul-i Fıkıh alimi olan İmam-ı Gazali tasavvuf büyüklerindendir.

8- Ünlü hadis ve fıkıh alimlerinden hanefi mezhebine mensup Cemaleddin Ez-Zeylai (İmam-ı Merğinnani’nin el-Hidayesi ile Zemahşeri’nin Keşşaf’ındaki hadislerin tahririne dair yazdığı Nasbu’r-Raye ve Tahricu’l Ahadis ve’lAsar isimli eserleriyle meşhurdur.)
   Şafii mezhebine mensup Muasır ve arkadaşı el-Iraki (İmam-ı Gazali’nin İhya’sının hadislerini tahriç etmiştir) ve Takiyüddin İbni Daki-ki’l-İyd de Mutasavvıftırlar.

9- Hadis ilminde kaynak olan Nevadiru’l Usul adlı eserin sahibi hakim-i Tirmizi de mutasavvıflardandır.

10- Yine hanefi mezhebine mensup ünlü fıkıh ve hadis alimi Kemaleddin bni Humam da ehli tasavvufturç

11- Hadis hafızlarının son halkası diye anılan ve ilim denildiğinde akla gelen bütün sahalarda verdiği eserlerin miktarını yüzlerce cildi bulan Celaleddin es-Suyuti ve talebesi el-Mizanu’l-Kübra isimli fıkıh eserinin sahibi İmam-ı şarani de Ehli tasavvuftur.

12- Zahiri ve Batıni ilimleri birleştiren İmam-ı Rabbani, Molla Cami, Seyalükuti de ilim ve tasavvuf kanatlarıyla ilerleyen mutasavvıftırlar.

13- Osmanlı’nın son dönemine denk gelen 4 mezhebin müftüsü Ali Haydar el-Ehıshevi de tasavvuf yolunun büyüklerindendir.

   Burada sadece misal olması için zikrettiğimiz bu isimler, tarih boyunca Şer’i ilimler ile tasavvuf arasında herhangi bir çelişki olmadığının en sadık şahididirler.

   Akla gelen her türlü şer’i limde derinleşen bu gibi âlimlerin, ilimlerinin manevi yükselişte yeterli olmadığını anlayarak tasavvufa yönelmesi ve bir Allah dostunun elinden tutması, kendini müctehid zanneden reformistlere ve bu reformistlerin inkar çukuruna sürüklediği insanlara birer ibret olmalıdır.

http://www.ihvanlar.net

-DELİLLERİ İLE TASAVVUF BÖLÜMÜ İÇİN TIKLA-

Ashabı Kiramın Tevessülü – Tevessül Delilleri 3

İnkarcılara karşı deliller sıralamaya devam ediyoruz. Müslümanları şirkle suçlayanlar bilmeden bir hayra da vesile oluyorlar. Tabi bu hayrın onlara bir getirisi olmayacak. Onlar inkar ettikçe biz karşı çıkılmaz delilleri ortaya koyuyoruz. Böylelikle hem ağızlarına kilit vuruluyor hem de Müslümanlar şuurlanıyor… İlim meydana çıkıyor…

   Taberani (Rahimehullah) “Kebir”inde rivayet ettiğine göre Sevad ibni Karib (Radıyallahu anh) söylediği bir beyitte şöyle demiştir: (Türkçe meali)
“Şahitlik ederim ki Allah’tan gayri Rab yoktur,
Ve sen her gaybî haberde güvenilensin,
Şüphesiz sen vesile bakımından
Rasullerin Allah’a en yakınısın
Ey tertemiz kıymeti babaların oğlu,
Ey gönderilenlerin en hayırlısı
Sana gelen dini bize emret
Saç örglerini ağartacak kadar ağır da olsa!
Hiçbir şefaatçinin, Sevad bin Karib’den
Çekirdek kadar bir sıkıntıyı bile
Gideremeyeceği o günde sen ol bana şefaatçi.” (Taberani, el-Muc’meu’l Kebir, no:642, 7/92; İbni Hacer, Fethu’l Bari, no: 3653, 7/180)

   Yine Resulüllah’ın halası Safiye (Radıyalahu anha) Peygamberimizin vefatından sonra şöyle demiştir:
“Ey Allah’ın Resulü! Ümidimiz sensin,
Sen bize çok iyiydin, sert değildin.”

ÂMA SAHABE’YE RESULÜLLAH’IN ÖĞRETTİĞİ DUA
   Âma bir adam Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in yanına gelerek: “Ya Resulallah! Allah’a dua et de benim gözlerimi açsın” dedi. 
   Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de: “İstersen dua edeyim, fakat sabredersen o daha hayırlıdır.” buyurdu.
   Adam: “Dua ediniz” dedi.
   Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de adama, adab ve erkanına riayet ederek güzelce abdest alıp şu duayı okuyarak Allah’a yalvarmasını emretti:
   “Ey Allah! Ben sana yalvarıyorum. Bu hacetimin görülmesi için Rahmet Nebisi olan Peygamberin Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ise Sana yöneliyorum. Ey Allah! Onu bana şefaatçi kıl.”
   Adam bunu yapar yapmaz gözleri açılmış olarak geri döndü. (Tirmizi, Deavat: 119, no: 3578, 5/569; İbni Mace, İkamet: 189, no:1385, 1/441)

   Bu hadis-i şerifi Tirmizi (Rahimehullah) “Sahih”inde, İbni Mace (Rahimehullah) “Sünen”inde, Hakim (Rahimehullah) “el-Müstedrek” adlı eserinde sahih senetle rivayet etmişlerdir.

   Celaleddin es-Suyuti (Rahimehullah) da “El-Camiu’l-Kebir ve’s-Sağir”inde zikretmiştir.

   Tevessülü inkar edenler “bu olay ancak Resulüllah hayattayken olmuştur”diyemezler. Zira bu duayı ashab-ı kiram ve tabi’iler Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in vefatından sonra da ihtiyaçlarının yerine getirilmesi için okumuşlardır.

   Taberani ve Beyhaki (Rahimehumullah)ın rivayet ettiğine göre: bir adam Hazreti Osman (Radıyallahu anh)ın halifeliği sırasında bir ihtiyacı için durmadan gelip giderdi. Fakat hazreti Osman (Radıyallahu anh) ne onun işine bakardı, ne de onunla ilgilenirdi.
Adam bu halini bahsi geçen hadisin ravisi Huneyf oğlu Osman (Radıyallahu anh)a şikayet etti. O da adama: “Git güzel bir abdest al, sonra mescide gelerek namaz kıl ve: ‘Ey Allah! Ben sana yalvarıyorum. Rahmet Nebisi olan Senin Peygamberin Muhammed ile Sana yöneliyorum. Ey Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)! İhtiyacımın temini için seninle Rabbime yöneliyorum” de ve ihtiyaçlarını söyle” dedi.
   Adam hemen gitti, kendisine denileni yaptı. Sonra halife hazreti Osman (Radıyallahu anh) ın kapısına gelince hemen kapıcı gelip adamın elinden tutarak hzreti Osman’ın huzuruna çıkardı.
   Hazreti Osman (Radıyallahu anh) adamı yanına oturttu ve “ne ihtiyacın varsa söyle” dedi. Adam da halini anlattı. Hazreti Osman (Radıyallahu anh) da isteklerini hemen yerine getirtti ve “Bundan sonra da ne ihtiyacın olursa derhal bana haber ver” dedi. Adam Hazreti Osman’ın yanından çıktığı vakit İbni Huneyf (Radıyallahu anh) ile karşılaştı ve ona: “Allah seni hayırla mükafatlandırsın. Sen bana o sözleri söyleyinceye kadar ihtiyaçlarıma bakmıyordu.” Dedi.
   İbni Huneyf (Radıyallahu anh) da: “Yemin erdim ki o sözleri ben söylemedim. Fakat Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in yanına gözleri görmeyen bir ama gelerek halinden şikayet ettiğine şahit oldum.” Dedi ve daha önce geçen hadis-i şerifi zikretti. (Taberani, El-Mu’cemu’l-Kebir, no:8311, 9/31)

   İşte bu Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in vefatından sonra yalpan tevessül ve nida (çağrı)dır.

   Beyhaki ve ibni Şeybe (Rahimehullah)ın rivayetlerine göre Hazreti Ömer (Radıyallahu anh) ın hilafeti sırasındaki kuraklık ve kıtlık olmuştu. Ashabtan Haris oğlu Bilal (Radıyallahu anh) Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in kabrinin başına vararak: “Ya Resulallah! Ümmetin için Allah’dan yağmur iste, onlar helak olmak üzereler” dedi…

Görüldüğü üzere sahabeden Haris oğlu Bilal, Peygamber Efendimizin kabri başına giderek yağmur için Resulüllah’ı tevessül ederek dua etmiştir.

ADEM ALEYHİSSELAM PEYGAMBERİMİZLE TEVESSÜLÜ
   Hafız Zehebi’nin “Hepsi hidayet ve nurdur” diye övdüğü Beyhaki (Rahimehullah)ın “Delailü’n-Nübüvve” adlı eserinde sahih senetle şöyle rivayet ediyor, Resulüllah Efendimiz şöyle buyuruyor:
   “Adem (Aleyhisselam) hataya düştüğü zaman ‘Ya Rabbi! Muhammed hakkı için beni affetmeni senden diliyorum’ dedi.
Allahu Teala da: “Ey Adem! Muhammed’i henüz yaratmadığım halde sen onu nasıl bildin?” diye sordu.
   Adem (Aleyhisselam) da: ‘Ya Rabbi! Beni yarattığımda başımı kaldırdım ki, Arş’ın sütunlarında: “La ilahe ilallah, MuhammedürRasulüllah” yazılı olduğunu gördüm. Senin ismine bitiştirdiğin kimsenin, muhakkak ki Senin en çok sevdiğin bir kimse olduğunu anladım’ dedi.
   Allahu Teala’da: “Ey Adem! Doğru söyledin. O hakikaten yarattıklarım içinde en çok sevdiğimdir. Madem ki O’nun hakkı için benden affını istedin ben de seni affettim. Zaten o olmasaydı seni yaratmazdım.” buyurdu. (Hakim el-Müstedrek, no:4228, 2/672; Beyhaki, Delailü’n-Nübüvve 5/489)

 YALVARANLAR HAKKI İÇİN

   İbni Mace’nin sahih senetle Ebu Said el-Hudri (Radıyallahu anh)den rivayet ettiğine göre, Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Her kim namaza gitmek üzere evinden çıkarken: ‘Ey Allah! Sana yalvaranlar hakkı için Sana yalvarıyorum, Sana yürümem hakkı için senden istiyorum. Ben ne bir kötülük, ne bir hakkı inkar edip insanları küçümsemek, ne bir riyakarlık, ne de bir şöhret maksadıyla dışarı çıkmış değilim.
   Yalnız senin gazabından korunmak ve rızana kavuşmak maksadıyla çıktım. Senden, beni ateşten korumanı ve günahlarımı affetmeni istiyorum. Çünkü senden başka günahları affedici yoktur’ derse Allah bu duayı okuyana cemaliyle yönelir ve O’nun için yetmiş bin melek istiğfar eder.” (İbn-i Mace, Mesacid: 14, no: 778, 1/256)

 Bu hadis-i şerifi Celaleddin es-Suyuti (Rahimehullah) “el-Camiu’l-Kebir” adlı eserinde zikretmiştir, bir çok imam bu hadisi namaza giderken okunması sünnet dualar arasında rivayet etmiştir. Bu hadis-i şerifi, Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in müezzini Bilal (Radıyallahu anh)den naklen sahihinde İbn-i Sunni rivayet etmiştir. Hafız Ebu Nuaym (Rahimehullah) ve Beyhaki (Rahimehullah) da rivayet etmişlerdir.

PEYGAMBERLERİN HAKKI İÇİN
   Enes ibni Malik (Radıyallahu anh) derki: Hazreti Ali (Radıyallahu anh)ın anası olan Haşim oğlu Esed’in kızı Fatıma vefat ettiğinde Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)i büyüttüğü için Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onun yanına giderek başı ucunda durmuş: “Allah sana rahmet eylesin. Ey öz anamdan sonraki anacığım” demiştir.
Ardından onu özen sözler söyledikten sonra kendi bürdesiyle kefenlenmesini ve kabrinin kazılmasını emretmiş, lahde kadar kazılınca Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendi eliyle kazmış ve toprakları dışarı çıkartmıştır.

   Kazı işi bitince Resulüllah kabre girerek onu yere yatırmış ve şöyle duada bulunmuştur: “Ey dirilten ve öldüren, Kendisi hiç ölmeyen ve her zaman diri olan Allah! Anam Esed kızı Fatıma’yı bağışla. Peygamberinin ve benden önceki Peygamberler hakkı için onun mezarını genişlet. Çünkü sen acıyanların en merhametlisisin.” (Taberani, el-Mu’cemü’l-Evsat, no:191, 1/153)

   Bu hadis-i şerifi Taberani (Rahimehullah)ın “el-Kebir” ve “el-Evsat” adlı kitaplarında rivayet edilmiş olup, İbni Hibban ve el-Hakim (Rahimehullah)ın rivayet ettikleri uzun bir hadisin bir parçasıdır. (Taberani, el-Mu’cemü’l-Evsat, no:191, 1/153)

   Yine bu hadisi ibni Ebi Şeybe (Rahimehullah) Cabir (Radıyallahu anh)den, İbni Abdilber (Rahimehullah) ibni Abbas (Radıyallahu anh)den, Ebu Nuaym (Rahimehullah) da Enes (Radıyallahu anh) dan rivayet etmişlerdir.

   Görüldüğü üzere bizzat Peygamberimiz “Peygamberler hakkı için” diyerek dua etmektedir.

http://www.ihvanlar.net

-DELİLLERLE TASAVVUF BÖLÜMÜ İÇİN TIKLAYIN-

Rabıta Nedir? Üstad Kadir Mısıroğlu anlatıyor

Üstad Kadir Mısıroğlu’nun rabıta hakkında yaptığı güzel bir konuşmadır. Allahu Teala kendisinden razı olsun. Rabıta hakkında daha detaylı bilgi için TIKLAYIN

Allah dostlarını ziyaret etmek, Allah dostlarından dua ve istiğfar talep etmek

ismailağa   Allah dostlarının dualarını almak, istiğfar talep etmek, Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in tavsiye ettiği ve sünnette olan bir uygulamadır.

   Vehhabi=Selefiler, kimsenin Allah dostu olamayacağını veli, veliyyullah gibi isimlendirilemeyeceğini iddia ederler. Bu iddialarına cevap vermiştik. BURADAN OKUYABİLİRSİNİZ

   Aynı zihniyet yukarıdaki iddialarının gereği olarak bir “Allah dostu” olarak adlandırılan kişilerin ziyaret edilmesini, onlardan dua talep edilmesini, himmet istenmesini de şirk sayarlar. Bu konuda daha önce reddiyeler yapmıştık. Onlara da BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ

   İnkârcılar bu konuda kendi heva ve heveslerine göre ilimden uzak bir şekilde yorumladıkları, lugat ve nüzul hakikatlerine ters düşen ayet mealinden başka hiçbir delilleri yoktur. Bizler ise delil üzerine delil getirerek inkârcıları susturuyoruz.

İSTİĞFAR TALEP EDİN DUA İSTEYİN
   Resulüllah Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kendisini görmeye gelip, göremeden geri dönen Uveys El-Karani’yi ziyaret için bakın ne buyuruyor:
   “Size Yemen’den Üveys denilen bir adam gelecek. Yemen’de bir annesinden başka kimse bırakmıyor. Kendisinde beyazlık vardı. Allah’a dua etti de onu kendisinden giderdi. Yalnız bir dinar veya dirhem yeri kadar kaldı. Ona sizden kim rastlarsa sizin için istiğfar ediversin.” (Müslim, Fadailu’s-sahabe, 223-224)

   Yine Üseyr b. Câbir’in Hz. Ömer’den yaptığı rivayette, Peygamberimizin, Uveys için “… Eğer Üveys Allah adına yemin etse Cenab-ı Hak elbette O’nu yemininde doğru çıkarır. Senin için dua etmesine imkan bulursan ondan dua iste.” demiştir. Hz. Ömer de Hz. Üveyse “Benim için istiğfar ediver!” demiş, O da “Ömer için İstiğfarda bulunmuştur. (Müslim, Fadailu’s-sahabe, 225)

   Burada önemli olan husus Hazreti Uveys’in bir Allah dostu olmasıdır… O derece bakımından tabiinin en faziletlisidir. 

Bu hadis-i Şeriften şu hususlar anlaşılmaktadır:
-Salâh ve takva sahiplerinden duâ ve istiğfar istemek rnüstehaptır. Velevki isteyen daha faziletli olsun. Onların dualarını alabilmek için ziyaret etmek ve istiğfar talep etmek caizdir. Bu hadis ile himmet istemenin, tevessülün de caiz olduğu gayet açık ve net bir şekilde anlaşılmaktadır.

ALLAH İLE KUL ARASINA KİM GİRER DİYENLERE
   Bu hadis-i şerifler ayrıca Allahu Teala (Celle Celaluhu) ile kul arasına kim girebilir ki, bir vasıtaya mı ihtiyaç var? diyenlere cevaptır. Evet, kişi Rabbine her zaman ve mekanda münacat edebilir ve lakin duaların ve istiğfarın daha çabuk kabul edilebilmesi için işte böyle vesileler gereklidir.

Düşünün!

   Biz rabbimizden öyle gafiliz ki! O’nu zikrederken, namaz kılarken bile aklımız fikrimiz başka şeyler ile meşgul oluyor. Günde kaç defa Rabbimizi zikrediyoruz. Günde kaç defa O’nu hatırlıyoruz. Sünnete, şeriata bağlılığımız ne kadar?

   Bir de Enfal suresinde buyrulduğu gibi “Allah’ın adı zikredildiği zaman” kalpleri titreyen, ibadet, zikir, taat, tefekkür ve teslimiyetle nefsini Fecr Suresinde buyrulduğu üzere kendisinden razı olunan “mutmain” derecesine ulaştıran Allah dostları var…

   Bir de bu velilerin bizim için dua etmesi, istiğfar talep etmesi var… Hangisi daha etkili olur?

Hem Resulüllah Efendimiz ne buyuruyor:
   Bir müslümanın, bir din kardeşine gıyabında yaptığı DUA kabul olunur. Başında vazifeli bir melek vardır. Kardeşine hayır DUA’da bulunduğu vakit, bu melek: ‘AMİN’ der. Ve: ‘Senin için de bir misli olsun’ der.” Müslim-Ebu Davud Tac c 5 s 210

 www.ihvanlar.net

Duada tevessül “hakkı için, hürmeti için” istemek, duada aracı koymak

   Allah’u Teâlâ: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide 35) 

   Allahu Teala’ya dua ederken aracı koymak, “şunun hürmetine” diyerek tevessül etmek caizdir. Bu konuda sizlere sahih kaynaklardan rivayetleri aktaracağız…

   Enes Radıyallahu Anh’den den rivâyet edilmiştir ki: Halk yağmursuz kalıp kıtlığa uğradıkları zaman Ömer İbnul Hattab, (Peygamber’in amcası) Abbas İbni Abdilmuttalib’i vesîle edinerek yağmur duası yapar  ve duada “Ya Allah! bizler, peygamberimizi vesîle edinerek sana niyaz ettiğimizde bize yağmur ihsan ederdin. Peygamberimizin amcasını vesîle edinerek senden niyaz ediyoruz. Yağmur ihsan eyle” (Buhari, İstiska:3) 

ÂMA SAHABE’YE RESULÜLLAH’IN ÖĞRETTİĞİ DUA
   Âma bir adam Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in yanına gelerek: “Ya Resulallah! Allah’a dua et de benim gözlerimi açsın” dedi. 
   Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de: “İstersen dua edeyim, fakat sabredersen o daha hayırlıdır.” buyurdu.
   Adam: “Dua ediniz” dedi.
   Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de adama, adab ve erkanına riayet ederek güzelce abdest alıp şu duayı okuyarak Allah’a yalvarmasını emretti:
   “Ey Allah! Ben sana yalvarıyorum. Bu hacetimin görülmesi için Rahmet Nebisi olan Peygamberin Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ise Sana yöneliyorum. Ey Allah! Onu bana şefaatçi kıl.”
   Adam bunu yapar yapmaz gözleri açılmış olarak geri döndü. (Tirmizi, Deavat: 119, no: 3578, 5/569; İbni Mace, İkamet: 189, no:1385, 1/441)

   Bu hadis-i şerifi Tirmizi (Rahimehullah) “Sahih”inde, İbni Mace (Rahimehullah) “Sünen”inde, Hakim (Rahimehullah) “el-Müstedrek” adlı eserinde sahih senetle rivayet etmişlerdir.

   Celaleddin es-Suyuti (Rahimehullah) da “El-Camiu’l-Kebir ve’s-Sağir”inde zikretmiştir.

   Tevessülü inkar edenler “bu olay ancak Resulüllah hayattayken olmuştur” diyemezler. Zira bu duayı ashab-ı kiram ve tabi’iler Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in vefatından sonra da ihtiyaçlarının yerine getirilmesi için okumuşlardır.

   Taberani ve Beyhaki (Rahimehumullah)ın rivayet ettiğine göre: bir adam Hazreti Osman (Radıyallahu anh)ın halifeliği sırasında bir ihtiyacı için durmadan gelip giderdi. Fakat hazreti Osman (Radıyallahu anh) ne onun işine bakardı, ne de onunla ilgilenirdi.
Adam bu halini bahsi geçen hadisin ravisi Huneyf oğlu Osman (Radıyallahu anh)a şikayet etti. O da adama: “Git güzel bir abdest al, sonra mescide gelerek namaz kıl ve: ‘Ey Allah! Ben sana yalvarıyorum. Rahmet Nebisi olan Senin Peygamberin Muhammed ile Sana yöneliyorum. Ey Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)! İhtiyacımın temini için seninle Rabbime yöneliyorum” de ve ihtiyaçlarını söyle” dedi.
   Adam hemen gitti, kendisine denileni yaptı. Sonra halife hazreti Osman (Radıyallahu anh) ın kapısına gelince hemen kapıcı gelip adamın elinden tutarak hzreti Osman’ın huzuruna çıkardı.
   Hazreti Osman (Radıyallahu anh) adamı yanına oturttu ve “ne ihtiyacın varsa söyle” dedi. Adam da halini anlattı. Hazreti Osman (Radıyallahu anh) da isteklerini hemen yerine getirtti ve “Bundan sonra da ne ihtiyacın olursa derhal bana haber ver” dedi. Adam Hazreti Osman’ın yanından çıktığı vakit İbni Huneyf (Radıyallahu anh) ile karşılaştı ve ona: “Allah seni hayırla mükafatlandırsın. Sen bana o sözleri söyleyinceye kadar ihtiyaçlarıma bakmıyordu.” Dedi.
   İbni Huneyf (Radıyallahu anh) da: “Yemin erdim ki o sözleri ben söylemedim. Fakat Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in yanına gözleri görmeyen bir ama gelerek halinden şikayet ettiğine şahit oldum.” Dedi ve daha önce geçen hadis-i şerifi zikretti. (Taberani, El-Mu’cemu’l-Kebir, no:8311, 9/31)

   İşte bu Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in vefatından sonra yalpan tevessül ve nida (çağrı)dır.

   Beyhaki ve ibni Şeybe (Rahimehullah)ın rivayetlerine göre Hazreti Ömer (Radıyallahu anh) ın hilafeti sırasındaki kuraklık ve kıtlık olmuştu. Ashabtan Haris oğlu Bilal (Radıyallahu anh) Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in kabrinin başına vararak: “Ya Resulallah! Ümmetin için Allah’dan yağmur iste, onlar helak olmak üzereler” dedi…

Görüldüğü üzere sahabeden Haris oğlu Bilal, Peygamber Efendimizin kabri başına giderek yağmur için Resulüllah’ı tevessül ederek dua etmiştir.

ADEM ALEYHİSSELAM PEYGAMBERİMİZLE TEVESSÜLÜ
   Hafız Zehebi’nin “Hepsi hidayet ve nurdur” diye övdüğü Beyhaki (Rahimehullah)ın “Delailü’n-Nübüvve” adlı eserinde sahih senetle şöyle rivayet ediyor, Resulüllah Efendimiz şöyle buyuruyor:
   “Adem (Aleyhisselam) hataya düştüğü zaman ‘Ya Rabbi! Muhammed hakkı için beni affetmeni senden diliyorum’ dedi.
Allahu Teala da: “Ey Adem! Muhammed’i henüz yaratmadığım halde sen onu nasıl bildin?” diye sordu.
   Adem (Aleyhisselam) da: ‘Ya Rabbi! Beni yarattığımda başımı kaldırdım ki, Arş’ın sütunlarında: “La ilahe ilallah, MuhammedürRasulüllah” yazılı olduğunu gördüm. Senin ismine bitiştirdiğin kimsenin, muhakkak ki Senin en çok sevdiğin bir kimse olduğunu anladım’ dedi.
   Allahu Teala’da: “Ey Adem! Doğru söyledin. O hakikaten yarattıklarım içinde en çok sevdiğimdir. Madem ki O’nun hakkı için benden affını istedin ben de seni affettim. Zaten o olmasaydı seni yaratmazdım.” buyurdu. (Hakim el-Müstedrek, no:4228, 2/672; Beyhaki, Delailü’n-Nübüvve 5/489)

RESULÜLLAH’IN KABRİNE DÖNEREK DUA ETMEK
   Abbasi halifesi Mansur hacca gittiği zaman Resulüllah (Sallallahu Aleyhi v Sellem)in mezarını ziyarete vardığında orada bulunan İmam-ı Malik (Rahimehullah)a: ‘Ya Ebu Abdillah! Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in kabrine doğru mu, yoksa kıbleye dönüp de mi dua edeyim?’ dedi.
   İmam-ı Malik (Rahimehullah) da Mansur’a: “Niçin yönünü O’ndan çevireceksin? Halbuki o senin de, baban Adem (Aleyhisselam)ın da Allah’a yakın olmanız için bir vesiledir.
Bilakis yönünü Resulüllah (Sallallahu Aleyhi v Sellem)e dön; O’nun şefaatini iste, çünkü Allah onun şefaatıyla seni affeder” dedikten sonra şu ayeti kerimeyi okudu:
   “Eğer gerçekten onlar (günahlar işleyerek) nefislerine zulmettikleri zaman (senin huzurunda tevbe etmek üzere sağlığında veya vefatından sonra) sana gelseler ve Allah’tan (af ve) mağfiret dileseler, o Rasul de kendileri için bağışlanma talebinde bulunsa, elbette Allah’ı (tevbelerini çokça kabul eden bir) Tevvab ve (lütfuyla kendilerine çok acıyan bir) Rahim olarak bulurlar.” (Nisa Suresi 64’den)

   Bu olayı İmam-ı Suyuti (Rahimehullah) ‘Şüfaü’s-Sik’âm’ adlı eserinde es-Seyyid Semhudi (Rahimehullah) ‘Hülesatu’l Vefa’ adlı eserinde el-Kastallani (Rahimehullah) ‘el-Mevahibü’l-Ledüniyye’sinde, İbni hacer (Rahimehullah) ‘El-Cevahirü’l-Münazzam’ında zikretmişlerdir.

YALVARANLAR HAKKI İÇİN
   İbni Mace’nin sahih senetle Ebu Said el-Hudri (Radıyallahu anh)den rivayet ettiğine göre, Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Her kim namaza gitmek üzere evinden çıkarken: ‘Ey Allah! Sana yalvaranlar hakkı için Sana yalvarıyorum, Sana yürümem hakkı için senden istiyorum. Ben ne bir kötülük, ne bir hakkı inkar edip insanları küçümsemek, ne bir riyakarlık, ne de bir şöhret maksadıyla dışarı çıkmış değilim.
   Yalnız senin gazabından korunmak ve rızana kavuşmak maksadıyla çıktım. Senden, beni ateşten korumanı ve günahlarımı affetmeni istiyorum. Çünkü senden başka günahları affedici yoktur’ derse Allah bu duayı okuyana cemaliyle yönelir ve O’nun için yetmiş bin melek istiğfar eder.” (İbn-i Mace, Mesacid: 14, no: 778, 1/256)

   Bu hadis-i şerifi Celaleddin es-Suyuti (Rahimehullah) “el-Camiu’l-Kebir” adlı eserinde zikretmiştir, bir çok imam bu hadisi namaza giderken okunması sünnet dualar arasında rivayet etmiştir. Bu hadis-i şerifi, Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in müezzini Bilal (Radıyallahu anh)den naklen sahihinde İbn-i Sunni rivayet etmiştir. Hafız Ebu Nuaym (Rahimehullah) ve Beyhaki (Rahimehullah) da rivayet etmişlerdir.

   SANA YALVARANLAR HAKKI İÇİN!
   Burada önemli olan husus Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in duada edene tavsiye ettiği “Sana yalvaranlar hakkı için” ifadesidir.

   Bu ifadesinden Resulüllah’ın tevessül için emir buyurduğu gerçeği gayet açık bir şekilde anlaşılmaktadır. İnkarcıların bu hususlar karşısında söyleyecekleri söz yoktur.

PEYGAMBERLERİN HAKKI İÇİN
   Enes ibni Malik (Radıyallahu anh) derki: Hazreti Ali (Radıyallahu anh)ın anası olan Haşim oğlu Esed’in kızı Fatıma vefat ettiğinde Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)i büyüttüğü için Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onun yanına giderek başı ucunda durmuş: “Allah sana rahmet eylesin. Ey öz anamdan sonraki anacığım” demiştir.
Ardından onu özen sözler söyledikten sonra kendi bürdesiyle kefenlenmesini ve kabrinin kazılmasını emretmiş, lahde kadar kazılınca Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendi eliyle kazmış ve toprakları dışarı çıkartmıştır.

   Kazı işi bitince Resulüllah kabre girerek onu yere yatırmış ve şöyle duada bulunmuştur: “Ey dirilten ve öldüren, Kendisi hiç ölmeyen ve her zaman diri olan Allah! Anam Esed kızı Fatıma’yı bağışla. Peygamberinin ve benden önceki Peygamberler hakkı için onun mezarını genişlet. Çünkü sen acıyanların en merhametlisisin.” (Taberani, el-Mu’cemü’l-Evsat, no:191, 1/153)

   Bu hadis-i şerifi Taberani (Rahimehullah)ın “el-Kebir” ve “el-Evsat” adlı kitaplarında rivayet edilmiş olup, İbni Hibban ve el-Hakim (Rahimehullah)ın rivayet ettikleri uzun bir hadisin bir parçasıdır. (Taberani, el-Mu’cemü’l-Evsat, no:191, 1/153)

   Yine bu hadisi ibni Ebi Şeybe (Rahimehullah) Cabir (Radıyallahu anh)den, İbni Abdilber (Rahimehullah) ibni Abbas (Radıyallahu anh)den, Ebu Nuaym (Rahimehullah) da Enes (Radıyallahu anh) dan rivayet etmişlerdir.

   Görüldüğü üzere bizzat Peygamberimiz “Peygamberler hakkı için” diyerek dua etmektedir.

AHMED B. HANBEL’İN TEVESSÜLÜ
   Tevessülü inkar eden bazı kişiler özellikle “selefi-vehhabi1 bazı akımlar Hanbeli olduklarını iddia ederler. Ahmed b. Hanbel ise zat ile tevessülü kabul edenlerdendir. Mezhebinin görüşü de bu yöndedir ve bu “Mensek” adlı eserde yazılmaktadır.

   İmam Mirdavi “El-Hanbeli el-İnsafi fi ma’rifeti’r-râcih mine-l-hilaf” kitabında diyor ki:    “Ahmed b. Hanbel dedi ki: Yağmur kesilince dua edene, peygamberle tevessülde bulunması müstehaptır. Demek ki peygamberin duasıyla tevessül eder.

   İmam Ahmed’in oğlu Abdullah, babasının, Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in saçıyla tevessülde bulunduğunu; onu öptüğünü ve suyun içine daldırdığı kaptaki suyu şifa niyetiyle içtiğini söylemiştir. (ez-Zehebi, Siyeru A’lami’n-Nübel’a, XI, 212.)

   İbni Teymiyye bile bu hususta yaptığı nakilde şöyle demiştir: “İmam Ahmed b. Hanbel’in, Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in minberine el sürmeye ruhsat verdiğini, İbni Ömer, Said b. Müseyyeb ve Yahya b. Said (Radıyallahu anhum) gibi Medine-i Münevvere’nin büyük fakihlerinin bunu yaptıklarını” zikretmiştir. (İbni Teymiyye, İktizau’s-Sirati’l-Müstakim, s. 367)

    Ebu Bekr el mevrazi kendisinin Mensek adlı kitabında nakletti ki, İmam Ahmed her ibadet ettiğinde peygamberle tevessül ederek şu sözleri söylerdi: “Ey Allah’ım ben sana senin Peygamberinle, Rahmet peygamberin Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile dönüyorum. Ben tüm ihtiyaçlarım için sana dönüyorum Ya Rab! Bu rivayet Hanbeli mezhebinin kitaplarında edeb ve dua başlığı ile fıkhi konusu gibi kaydedilmiştir.

İbni Muflihin Furu kitabı (cilt 1 sayfa 5950, cilt 2 sayfa 204). İmam el-Maverdinin İnsaf adlı kitabı (cilt 2 sayfa 456) 

KULLARDAN HİMMET – İMDAD İSTEMEK

Utbe bin Gazvan (Radıyallahu anh)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte, Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz şöyle buyurmaktadır:
   “Sizin biriniz bir şey kaybederse yahut yanında arkadaşı bulunmadığı bir yerde yardım dilerse:
   ‘Ey Allah’ın kulları bana yardım edin! Ey Allah’ın kulları bana imdad edin!’ Desin. Çünkü Allah’ın bizim göremediğiz kulları vardır.” (Taberani, el-Mu’cemu’l Kebir, No:290, 17/117; Haysemi, Mecme’u’zevaid, No: 17103, 10/188)

   İbni Abbas (Radıyallahu Anh)dan rivayet edilen bir Hadis-i Şerifte Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
   “Şüphesiz ki Allah’u Teâlâ’nın hafaza meleklerinin dışında yeryüzünde melekleri vardır ki, ağaç yapraklarından düşenleri yazarlar.
   Sizin birinize çöl arazisinde bir aksaklık isabet ederse: ‘Ey Allah’ın kulları! (Bana) yardım edin’ diye seslensin.” (İbn-i Hacer El-Askalani, Muhtasar-u Zevaidi’l-Bezzar, No:2128, 2/420)

    Abdullah ibn-i Mes’ud (Radıyallahu anh)den rivayet edilen diğer bir hadisi şerifte, Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
   “Sizin birinizin sahrada hayvanı kaçarsa: ‘Ey Allah’ın kulları hapsedin! Ey Alalh’ın kulları durdurun’ diye seslensin. Çünkü Allah’ın yeryüzünde hazır bulunan kulları vardır ki, kısa bir zaman içinde onu tutarlar.” (Ebu Ya’la, El-Müsned, No:5269, 9/177, İbni Hacer, el-Metaibu’l Aliye, No:3375, Taberani, El-Mu’cemu’l Kebir, No: 10518, 10/217, Deylemi, Müsnedü’l Firdevs, No: 1311, 1/330”

   Bütün bu deliller gösteriyor ki, dua ederken araya vesile koymak caizdir. Bazı cahiller tevessülü inkar etmek için putlar hakkında inen ayetleri yanlış yorumlayarak tasavvuf ehli için kullanmaktadır. Bunun dışında getirebildikleri şeri bir delil yoktur…

http://www.ihvanlar.net